Kaderin, tabir-i caizse örümcek aği gibi örülmek zorunda olduğu zamanlar vardir. Herkesin elini ayağini cektigi, sadece izlemek yetindigi zamanlar. Tek bir senaryo vardir,insanoğlunun aklinin eremedigi diyarlarda yazilir;gözünün onunde sergilenir...
Aslinda Tanrinin ademogluna "en iyisini ben bilirim" dedigi zamanlardir bunlar. Kimilerinin taa yüreginde inleyen bu ses; kimine gökyüzü açilip kulagina egilse de nasiplendiremez gürültüsünden. Zavalli ademoğlu yasadiği kadariyla duyabilir bu çığlığı...
Sonra sahne kurulur, roller dağitilir,replikler ezberlenir.Ötelerde yazılan bu yazgıyı bir oyun gibi seyredir insanve perde açılır...
Eğer tiyatroyu protokolden izliyorsanız,en arka sirada oturan beyin sizinle aynı şeyleri anlamasını beklemeyin. Arka sirada ki beyin yanindaki hanimefendinin neden uyuduğunu da anlayamazsınız. Balkondaki ergen ciftler isaret parmagi kadar gördüğü oyuncululara gülerlerse garip gelmesin size. Orta sirada oturan topluluk ilgilerini çektigi kadariyla orali olacaktir. Perdenin yaninda duran delikanlinin saatini yeni aldigini zannetmeyin ,oyuna dalip giderse yiyeceği fircayi tahmin bile edemezsiniz hatta alimallah işinden bile olabilir. Suflorun hafizasinin neden bu kadar ayrintili olduğunu anlatmayacagim bile, ekmek parasi hayatini devam için her oyunu kusursuz ezberlemek zorundadir. Kostumcu, isikci,dekorcu çok gururlanip sizden çok alkişlarsa bakmayin şaşkin şaşkin ; alin teridir oyuncudan sonra alkişlanan. Üç beş gicirdayan tahta parçasina, boş bir duvara ve görkemden bir haber kiyafetlere hele bir de güneşin ayri ayri renkleri vurmayan bomboş bir sahneye kimse ragğbet etmezdi çünkü. Ya oyuncular, o an onlarin hissettigi mutlulugu,aciyi,telaşi,korkuyu,heyecani,gururu yorumlamak ise beyhude bir cabadir. Çünkü 'ateş düştüğü yeri yakar ' sözü tam buraya olur işte. Kahkaha ilk ağizdan duyulurken,mutlulugun rengini tam karsisindaki gorur ve goz yasi hangi gozden dokulmusse ilk o yuzun seklini alir. Acilar,sevincler ise ancak yasanilabildigi kadar anlatir. Ve o şa şa icinde insan,insana,insanca hatirlatilir. Simdi bastan dusunun insanlari yargilamadan, en onde protokolteki beyi, arka siradaki uyuyan hanimefendiyi,balkondan makaraya alan bizim genc ergenleri ve orta siradaki isguzar toplulugu... ve hissettikleri kadarini aldiklarini bilin bu oyundan. oyuncularindan kusurlarini da aramayin cokca bildikleri kadarini verdiler bu oyunda. Ha bir de müellif var bildiginiz adiyla oyun yazari o da yukarida bir yerlerde bakiyor muhtesem nizamina ve yeni oyunlar icin yeni oyuncular seciyor aramizdan. Kisacasi hayatta iki goz,bes duyu yoktur. Hayat, cok bakislidir her zaman. Ademoglu ise rolleri degistikce ogrenebilir ancak bunu. Ta bi degismeyen seylerde vardir perde kapaninca; siz onu gormesenizde o sizi izlemekten hic vazgecmeyecek olan bir mūellif ve kimbilir hangi rollerle kimleri agirlayacagini bilmeden duran bir sahne...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder