Yine günlerden bir gün, iki aşık kırlarda geziye çıkmışlar. Bir yandan gelecek günlerle ilgili hayaller kuruyor bir yandan da yaşadıkları dünyanın güzelliklerinden bahsediyorlarmış. Yüksekçe bir tepede oturup konuşurlarken prensesin gözüne aşağıda akıp giden Tuna nehri kıyılarındaki minik mavi kır çiçekleri gözüne ilişmiş.
__Ne kadar güzel çiçekler. diyerek şovalyeye dönmüş. Şovalye prensesi için o kır çiçeklerinden toplamak üzere hemen ayaklanmış. Tabi o zamanlar şovalyelerin ağır zırhları var ne kadar hızlı hareket etmek istese de bu zırh şovalyenin hareket kaabiliyetini engelliyor ve hızını düşürüyormuş.
Tepeden aşağıya doğru inen şovalye sevgilisi için kır çiçekleri toplayacağından dolayı çok mutluymuş. Yukardan şovalyeyi izleyen prenses ise o çok beğendiği kır çiçeklerine kavuşmayı heyecanla beklerken bir yandan da ne kadar şanslı olduğunu düşünüyormuş. Nehrin sığ bir yerini bularak kayalara basıp karşı kıyıya geçen şovalye prensese dönüp eliyle bir öpücük gönderip bir de reverans yaparak dönüp çiçekleri toplamaya başlamış. Bu çiçekler gerçekten de çok hoş görünümlü ortaları beyaz kenarları mavi olan minik minik çiçeklermiş.
Kır çiçeklerinden bir demet kadar toplayan şovalye aynı geldiği yoldan geri dönmeye başlamış. Kayaların üstünden ustalıka ve çevik hareketlerle atlayan şovalyenin birden bir kayaya gelince ayağı kaymış ve Tuna nehrinin akan sularına düşmüş. Üstündeki zırhların ağırlığından her geçen saniye dibe doğru gittiğini hisseden şovalye elindeki bir demet kır çiçeklerini hızla savurmuş ve çok sevdiği prensesine var gücü ile bağırmış;
__UNUTMA BENİ, UNUTMA BENİ, UNUTMA ÇİÇEKLERİ… diyerek dibe doğru
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder